Direnen Filistin halkı ve sağlık çalışanları ile dayanışma görevlerimiz*

Dr. Yusuf Daher, Türkiye’de yaşayan Filistinli bir hekim

15 ay boyunca neredeyse her gün Gazze’deki hastanelerin vurulduğu, elektrik olmadığı için ameliyatların yapılamadığı, oksijen verilemeyen yeni doğan bebeklerin hayatını kaybettiği, ambulansların saldırıya uğradığı, sağlık çalışanlarının esir alındığı şeklindeki haberler dünyaya yayılıyordu.

FİLİSTİN’DE SOYKIRIM VE ETNİK TEMİZLİK

Gazze’de insanlık açısından çok zor dönemler yaşandı. 15 aydan fazla bir süreç boyunca 50 bine yakın insanın doğrudan öldürüldüğü, 10 binin enkaz veya esaret altında kaybolduğu, 150 binden fazlasının kuşatma koşullarında ölüme mahkûm edildiği ve 110 binden fazla insanın yaralandığı soykırım dünyanın gözü önünde yaşandı. İnsanların kuşatılarak açlıktan, esarette işkence altında, barınmasız kışın soğuğunda öldüğü ve öldürüldüğü bu süreçte Gazze’de sağlık çalışanları, sağlık sistemi, altyapı ve yaşam alanlarının tamamı doğrudan hedef alındı.

Bu 15 ay boyunca neredeyse her gün Gazze’deki hastanelerin vurulduğu, elektrik olmadığı için ameliyatların yapılamadığı, oksijen verilemeyen yeni doğan bebeklerin hayatını kaybettiği, ambulansların saldırıya uğradığı, sağlık çalışanlarının esir alındığı şeklindeki haberler dünyaya yayılıyordu.

Gazze’deki hastaneler günlerce kuşatıldı, bombalandı ve zorla boşaltıldı; kimileri de işgal ordusu tarafından askeri üs olarak kullanıldı. Sistematik savaş suçlarının yaşandığı bu soykırım sürecinde, dünyanın birçok yerinde kalbi Filistin’le atan milyonların katıldığı eylemlere rağmen uluslararası sistemin aciz kaldığı, hiçbir hukuku tanımayan ve işlediği savaş suçlarıyla gurur duyduğunu açıkça beyan eden işgal devleti İsrail’in, hiçbir hesap vermediği çarpıcı bir şekilde kendini yeniden gösterdi. Gelişmiş demokrasi ve değerleriyle övünen başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere Batılı devletler, silah dahil tüm imkânlarını seferber etti ve bu soykırım sürecini açıkça destekledi.

Tam da bu süreçte kuşatmayı ve katliamları durdurmak Filistinliler ve dünya halkları için en acil gereklilik olarak belirdi. Bunun temel koşulu, başta silah olmak üzere soykırıma sağlanan tüm desteğin durdurulması için işgal devletinin tecrit edilmesiydi. Bu sarsılmaz gibi görünen vahşi gücü durdurmak ancak Filistin halkının direngenliği ve dünya çapında yükselen işgal devletini tecrit etme hamleleri ve başarıları ile mümkün olabilecekti. Soykırım makinesine sağlanan enerjinin, petrolün, mühimmatın ve tüm lojistik akışın durdurulması gerekiyordu.

Sağlıkta İlk Basamak Koruyucu Sağlık

Filistin’de işgal, saldırı ve hak ihlalleri 7 Ekim’de başlamadı. Siyonist hareket bir asırdan fazladır Filistin halkını topraklarından sürüyor, öldürüyor, Filistin’in yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalıyor. Katliamlarla ve etnik temizlik hamlesi ile Filistin toprağının %70’ten fazlasını gasp ederek 1948’de kurulan işgal devleti İsrail, sonrasında da tüm Filistin toprağını işgal etti, Filistin’de ırk ayrımcı (apartheid) bir sistem yarattı. Aleyhine olan sayısız uluslararası karara rağmen Siyonist rejim modern çağın en uzun işgalini ve dünya üzerindeki son apartheid sistemi sürdürüyor. İşgalci İsrail tarafından Filistin ve bölge halklarına yönelik gelişerek ve genişleyerek devam eden saldırganlık nihayetinde soykırım derecesine ulaştı ve Filistin’in toptan imhası hedeflendi.

İsrail’in bu suçu işleyebilmesinin temel nedenleri; dünyanın en gelişmiş silah teknolojisine ve en büyük medya araçlarına sahip olan küresel kapitalist sömürgeci sistemin bir parçası olması ve ondan sonsuz destek alıyor olması ve tarihi boyunca işlediği tüm suçlarına ve varlığını borçlu olduğu tüm hak gaspına karşılık hiçbir şekilde hesap vermeden normalleştiriliyor olmasıdır.

Bu nedenler hedef alınmadan bir değişimin yaşanmayacağını bilen Filistin halkının, meşru mücadelesini destekleyen dayanışma hareketlerine ve insan hakları savunucularına bir çağrısı var: İsrail’e boykot, tecrit ve yaptırım uygulayın!.. Bu çağrı, Güney Afrika’daki apartheid sistemine karşı uygulanan ve başarıya ulaşmış Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (İngilizce: Boycott, Divestment and Sanctions/ Kısaca BDS) kampanyasından ilham alan Filistin sivil toplum örgütleri, sendikaları ve siyasi partilerinin desteğiyle 2005 yılında duyuruldu. 

Kuşatma altında olan Filistin halkıyla dayanışmanın bir biçimi olarak insani yardımların toplanması ve ulaştırılması elbette değerli. Bu yardımlar koşulsuz olduğunda ve siyasi bir rant amacı taşımadığında, Filistin halkının direngenliği için önemli bir araç teşkil ediyor. Fakat sağlık sisteminde olduğu gibi en önemli basamak koruyucu sağlık basamağıdır, yani hastalığın oluşmasını engellemek. Tedavi etmek, hastalık kaçınılmaz hale geldiğinde önemli hale gelir. Şunu iyi biliyoruz ki İsrail denen savaş makinesinin işlediği suçlar kaçınılmaz bir yazgı değildir. Bir araya gelirsek ve gerekli önlemleri alırsak bu durumu engelleyebiliriz ve Filistin halkı için bir kalkan oluşturabiliriz.

Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’deki siyasi iktidarın Mavi Marmara davasını düşürmek ve İsrail’le normalleşmek için öne sürdüğü talepler arasında Gazze’deki ablukanın kaldırılması vardı ancak anlaşma imzalandığında bu talepten vazgeçilmişti. Bu adımın meşru kılınması için de işgal devletinden Gazze’de bir hastane inşa etme izni almış ve bunu bir ‘jest’ olarak nitelemişti. Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi adı verilen bu onkoloji hastanesi bir taraftan Gazze halkına tedavi sağlarken diğer yandan işgal devletiyle Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesinin, işgal devletinin ihtiyaç duyduğu tüm lojistiğin Türkiye’den sağlanmasını gizlemenin de bir aracıydı. Bu hastane, soykırım saldırısı sırasında işgal ordusunun kuşattığı ve sonrasında boşaltılan onlarca hastaneden biriydi. İşgal ordusu bununla yetinmedi ve bu hastaneyi bir askeri üsse dönüştürdü. Bu hastane tarafından takip edilen ve tedavi alan hastalar bombardımanda ya da enkaz altında kalarak tedaviye ulaşamadığından hayatını kaybederken Türkiye, işgal devletine çelik, çimento, petrol, sebze-meyve, elektrik, kimyevi madde temin etmeye devam ediyordu.

Yakında Gazze’nin yeniden inşası bahane edilerek ilişkiler normalleştirilmeye ve işgal devletinin soykırım suçundan sorumluluğu unutturulmaya çalışılacak. Bizim buna sessiz kalmamız, bu suçun tekerrür etmesine rıza göstermemiz anlamına gelecektir. Elbette Filistin’in şu anki durumu acil bir “tedaviye” ihtiyaç duyuyor ancak bu acil tedaviyi uygulamak, hastalığın kaynağını görmezden gelerek hatta onu besleyecek şekilde yapmak anlamına gelmiyor. Bu acil tedaviye bir daha ihtiyaç olmaması için, yani orada her seferinde yeniden bir hastane inşa etmek durumunda kalmamak için, failin bu suçu tekrarlamasını engelleyecek yaptırımların uygulanması şarttır.

Bu bağlamda, alınması gereken asgari önlemler şöyledir;

İsrail’le tüm askeri anlaşmaların feshedilmesi ve askeri ambargo uygulanması,

İsrail’le yapılan Serbest Ticaret Anlaşması’nın feshedilmesi, tüm ticaret yollarının savaş makinesine kapatılması ve işgal devletindeki tüm yatırımların geri çekilmesi,

Diplomatik, akademik ve kültürel ilişkilerin tamamen kesilmesi.

Hekimler olarak şunu da unutmamalıyız: bu soykırım savaşı sırasında İsrail Sağlık Bakanlığı tıp doktorlarının, Filistinli esirlerin gözleri ve elleri bağlı şekilde muayene etmelerine izin vermişti. İsrail Tabip Odası buna karşı sessiz kaldı. Aynı şekilde, Gazze’de çocuk felci vakası tespit edildiğinde, işgal ve kuşatma altında olan Gazze’deki endemik hastalıkların işgalcinin sorumluluğunda olmasına rağmen Gazze’de aşılama kampanyası geciktirilmiş, çok sonraları DSÖ tarafından organize edilmişti. Bu esnada İsrail Sağlık Bakanlığı’nın ilk refleksi soykırımcı işgal askerlerini aşılamak olmuştu ve yine İsrail Tabip Odası buna karşı sessiz kaldı.

Soykırıma ortaklık eden bu türden sağlık uygulamaları ve faillerinden hesap sorulmaması ve İsrail Sağlık Bakanlığı ve İsrail Tabip Odası ile ilişkileri normalleştiren anlayış, İsrail sağlık sisteminin Filistin halkına yapılan zulme olan katkısının sürmesini onaylamak anlamına gelecektir.

 

ACİL DURUM İÇİN

DAYANIŞMA ÇAĞRISI

Gazze’de, Batı Şeria’da, mülteci kamplarında ve diasporadaki Filistin halkının tarihsel hakları için yürüttüğü mücadele, dünyadaki sömürü düzenin ortadan kalkması için önemli bir mücadele sahasıdır. Bu anlamıyla dünyadaki tüm kaynakları yağmalamak isteyen ve bunun için tüm araçları kullanan sömürgeci anlayışa karşı sürdürülen mücadelenin en önemli damarlarından biri Filistin halkıyla dayanışmadır. Filistin halkının kendi toprağında özgürce bir yaşam sürmek için verdiği mücadeleye vereceğimiz destek koşulsuz olmalıdır. Bu bağlamda hekimler olarak, Filistin’deki sağlık çalışanlarına desteğimizi ulaştırmak için çalışma alanlarını örgütlememiz gerekmektedir. Dünyanın pek çok noktasında yürütülen aşağıdaki fiili çalışmaları Türkiye’den de yapmamız ve iştirak etmemiz, Filistin halkı için önemli olacak ve ilkeli bir dayanışma hattını örecektir:

Gazze’deki sağlık sisteminin desteklenmesi için farklı çalışmaları oluşturmak; örneğin Gazze’deki hekimleri desteklemek için uzaktan destek hattı kurulması veya Gazze’deki hastanelerin desteklenmesi için kampanya örgütlemek veya örgütlenmiş kampanyaları güçlendirmek,

Filistin halkına karşı yapılan savaş ve işkence suçlarının tespiti için yürütülen başta adli tıp olmak üzere tıbbi çalışmalar içinde yer almak mümkün olmadığında ise onun için gerekli deneyim ve bilgileri paylaşmak,

İsrail sağlık sisteminin soykırım ve işgaldeki rolünü takip etmek ve bu rolünden vazgeçmesi için gerekli çağrıları ve çalışmaları yapmak,

Emek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, hastaneler ve benzeri kurumlarla çalışmanın amaçlarını gerçekleştirmek üzere koordinasyonu sağlamak. Doktorlarla, diş hekimleriyle, eczacılarla ve tüm sağlık meslek odalarıyla, Gazze’de yeniden sağlık hizmeti verilebilmesi için destek toplamak,

Güvenli ortam oluştuktan sonra gönüllü çalışmalar için organizasyonlar yapmak veya oradaki hekimlere destek ve sahanın ihtiyaçlarını tanımlamak için ziyaretlerde bulunmak,

Sadece hastanelerin değil tıp fakültelerini yeniden inşa etmek için çalışmaları örgütlemek,

Türkiye’de bulunan Filistin diasporasının sağlık alanındaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere hem saha çalışmaları hem de uzaktan destek çalışmaları yürütmek

Filistin halkının direniş ve mücadele sürecinde yalnız olmadığını ve -Güney Afrika’da olduğu gibi- kazanabileceğini gösterecek büyük bir dayanışmaya ve güce ihtiyacımız var. O yüzden herkesin desteği fiili anlamda çok önemli olacak ve fark yaratacak. Bize karamsar bir dünya resmi çizmeye çalışıyorlar. Hani bir duvar varmış ve biz ne yaparsak yapalım o duvar kımıldamazmış gibi; ama hayır durum bu değil. Bizler insanların sağlığı, iyiliği ve özgür bir hayat yaşaması için doğru temeller atmalı, adaletin ve eşitliğin kazanması için rol alabileceğimizi göstermeliyiz.

* Bu yazı İstanbul Tabip Odası tarafından üç ayda bir yayımlanan Hekim Sözü Dergisi’nin 29. sayısında yer almıştır. 

Paylaş: